Eski Tarihi
İlçenin yerleşim tarihinin, Kalkolitik dönem sonrasında, ilk Tunç Çağına kadar uzandığı, tesadüfen bulunan yüzey kalıntılarından anlaşılmaktadır. Önceden ilçemize bağlı olup da daha sonra Hisarcık'a bağlanan Beyköy'de ele geçen buluntulardan da, yörenin Hititler ile ilgisi olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca civarda bol miktarda Roma dönemi kalıntısı da vardır.
Hititlerin Anadolu’ya gelip, Orta Anadolu’da devletlerini kurdukları dönemde, Emet ve yöresinin, başkentleri İlios (Troia) olan Wilusa Krallığına ait olduğu sanılmakla birlikte, bu döneme ait bir yerleşim buluntusu yoktur.
Antik Anadolu coğrafyası araştırmaları için en önemli kaynak olan Amasyalı Coğrafyacı Strabon’un çok önemli çalışması “GEOGRAPHİKA”nın 12, 13 ve 14. kitapları Anadolu’ya aittir. Bu kaynakta Strabon, döneminde Anadolu’da yaşayan 17 kavmi tek tek saymış, bunlardan Frigya ve Lydia gibi ülkelerden ve yaşadıkları bölgelerden örnekler vermiş, Aizanoi (Çavdarhisar) ve Kotiaeion (Kütahya)’dan bahsetmiş ancak Emet’ten (antik dönemdeki ismiyle Tiberiopolis’ten) bahsetmemiştir.
Hititler Dönemi
Anadolu'ya yerleşen ve ilk medeniyeti kuranların, şu zamana kadarki bilgiler ışığında, Hititler olduğu kabul edilir. Hititler aynı zamanda Anadolu’nun ilk merkezi gücüdür. M.Ö. 1650 yılında kurulmuş ve M.Ö. 13. asırda en görkemli dönemlerini yaşamışlardır. Bu dönemde çevredeki pek çok ülkeyi kendilerine tabi kılmışlardır. Kendilerine “Neşalı” diyen Hititler, Orta Anadolu’da kurdukları devletlerini bir dünya imparatorluğu yapmışlardır. Merkezleri Yozgat yakınlarındaki Boğazköy'dür. Burasının eski adı ise Hattuşa'dır. Kurdukları devlete de, tarihte "Hatti İmparatorluğu" denilmiştir.
Hititlerin Anadolu’ya M.Ö. 2. bin yılbaşlarında göç ettikleri sanılmaktadır. Anadolu’da bu dönemde, Assurlular ile ticaret yapan yerel beyliklerin olduğu sanılmaktadır. 2. bin yılın başlarında, Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta, diğer yerel kralları egemenlikleri altına almaya başlamış ve Anitta tarafından, Anadolu’da ilk siyasi birlik kurulmuştur. Daha sonra başkent Hattuşa’ya taşınarak devletin merkezi yapılmıştır. II. Muvattalli zamanında ülke resmen olmasa da fiilen Yukarı Ülke ve Aşağı Ülke olarak ikiye ayrılmıştır.
Kütahya ve dolayısıyla Emet'in olduğu havali de Hititlerin hâkimiyeti altında kalmıştır denilebilir. Fakat Hititlerin hâkimiyeti zaman zaman zayıflamış, etki alanları ve sınırları değişikliğe uğramıştır. Bu nedenle, Hititlerin çağdaşı olan yerel küçük krallıklardan Assuwa, Arzawa, Seha, Mira, Haballa ve Masa Krallıklarının tam sınır ortasında kalan Emet’in o dönemi hakkında tam bir yargıya varmak mümkün değildir.
Yetersiz araştırmalar sebebiyle, ilçe merkezinde bu döneme ait eserlere rastlanılmamıştır. Emet'in, Hititler döneminde yerleşim bölgesi olduğuna dair veriler de bulunamamıştır. Fakat önceden Emet'e bağlı olan Hisarcık-Beyköy'de ve Günlüce Beldemizde Hititlere ait birtakım eserlere rastlandığından dolayı, sıcak su kaynaklarının bol olarak bulunduğu Emet'in, bir Hitit yerleşim yeri olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Frigya Dönemi
Kütahya bölgesi, günümüzden 2500 yıl önce, Friglerin yurdu olmuştur. Hatta İl merkezi Kütahya, onlar tarafından "KOTIUM" adıyla kurulmuştur.
Yunanca ile bağlantılı bir Hint-Avrupa dili olan Frigce’yi konuşan ve kökenleri halen tam olarak bilinemeyen bu halkın MÖ. 2. bin yılın sonlarında, Hitit İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra Ege Denizi’nin kuzeyinden, Trakya çevresinden Anadolu’ya göçtükleri öne sürülmektedir. Bu halk, MÖ 1000–900 yıllarında Gordion’da ( Porsuk ve Sakarya nehirlerinin kesiştiği yerde) ilk Frig yerleşimini kurmuşlardır. Gordion’un MÖ 850–800 yılları arasında başkent konumuna geldiği sanılmaktadır. Midas döneminde ise (MÖ 718–709) bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen, güçlü bir krallık düzeyine ulaşmışlardır. M.Ö. 6. Asırda Persler tarafından mağlup edilip tarihten silinmişlerdir.
Emet bölgesi de o dönemde Frigya'nın bir parçasıdır. Ancak Frigyalılar zamanında, Emet'te bir yerleşim olduğu yönünde kesin bilgi yoktur. Buna rağmen, ilçenin bazı bölgelerinde, bu döneme ait buluntulara rastlanmıştır. Emet'in de, Frigyalılar tarafından TIBERIOPOLIS adıyla kurulduğu iddia edilmektedir.
Lydıalılar Dönemi
Anadolu'ya Friglerden sonra Lidyalılar hâkim oldu. Daha önce Friglere tabi olarak yaşayan Lidyalılar, Friglerin Perslere yenilmesini fırsat bilerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. M.Ö. 7. Asırda , Kral Giges ve M.Ö. 6. Asırda Kral Aliattes ve Kral Kroissos ( Doğu toplumlarında Karun diye anılmaktadır.) dönemlerinde, Lidya, en parlak dönemini yaşadı.
Başkenti Sardeis (Salihli) olan Lydia ülkesi, Helenistik dönemde de stratejik önemini kaybetmedi. Ama M.Ö. 280 yılında Seleukos ülkesine katıldılar. Böylece Lydia ülkesinin hayatı da sona erdi.
Bodrum’lu tarihçi Herodot, ilk olarak altın ve gümüş sikke basan, kullanan ve bunlarla ticarete girişen kavmin Lydler olduğunu belirtmektedir. Kısa süre sonra sikke basımı, önce Lydia Krallığı’nın egemenlik sahası içinde bulunan İonia kent devletlerinde ve giderek Anadolu’nun batısında yayılmıştır.
Maalesef, yöremizin Lidyalılar zamanındaki sosyal ve kültürel durumu hakkında hiçbir araştırma çalışması bulunmamaktadır. Bu arada Kütahya-Çavdarhisar yolu üzerinde bulunan Akalan Tümülüsünde, muhtemelen bir cenaze arabasından sökülerek bırakılmış tekerlekler bulunmuştur. Bu mezarın Pers egemenliği altındaki döneme ait bir Lydia eseri olduğu bilinmektedir.
Pers Dönemi
Persler, geniş topraklarının idaresi için Anadolu'da dört Satraplık (Eyalet Valiliği) kurdular. Bu dönem zarfında Tiberiopolis'in siyasi ve idari konumu hakkında etraflıca bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, M.Ö. 336 yılında ve 20 yaşında iken, babası II. Filippos'un yerine geçerek, Anadolu içlerine ilerleyen Büyük İskender, Pers Kralı III. Darios ile Biga yakınlarında savaştı ve onu yendi. Böylece Pers dönemi son buldu.
Makedonya Dönemi
M.Ö. 333 yılında, Büyük İskender ve ordusunun, Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Anadolu'nun içlerine ilerlemesi ile, Perslerin yöredeki 213 yıl devam eden egemenliği de sona erdi. Böylece İskender'in Büyük Makedonya Krallığı Anadolu'ya ve dolayısıyla Kütahya civarına da hâkim oldu. Bundan sonra 10 yıl gibi kısa bir sürede, Hindistan'a kadar olan geniş toprakları ele geçiren İskender, büyük eyaletlere birer vali tayin ediyordu. Fakat M.Ö. 323 yılında, henüz 33 yaşında iken, Babil'de öldü. Ölürken de, "İmparatorluğu kime bırakıyorsun ?" sorusuna, "En layık olana !" cevabını vermiştir.
Büyük İskender'in ölümü ile Anadolu'daki Makedonya hâkimiyeti de sona erdi. Bundan sonra İskender'in generalleri arasında krallık mücadelesi başladı. Oldukça kısa süren Makedon hâkimiyeti altında, Emet'in durumu hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır.
Seleukos Dönemi
İskender'in generallerinin hepsi, kendilerini imparatorluğa lâyık görüyorlardı. Bu yüzden yaptıkları savaşlar sonunda, Mezopotamya, Suriye ve Doğu Anadolu Seleukos'a, Yunanistan ve Makedonya Kasandros'a, Güney ve Batı Anadolu ise Lysimakhos'a kaldı. Ancak diğer generallerden Antigonos, tüm imparatorluğa hakim olma arzusuna kapılınca, üç general, Mısır Kralı Polemaios ile birleşip Antigonos'u yendiler. M.Ö. 315-301 yılları arasında süren savaşlar sonunda, bölgemiz Lysimakhos'a kaldı.
Lysimakhos, Trakya'dan Toroslara kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına alınca müttefik arayışları içinde Pers Kralının ve Mısır Kralı'nın kızları ile evlilikler yaptı. M.Ö. 284 yılında, iyice bunamış olan Lysimakhos, bir takım tahriklere kapılıp, oğlu Agathokles'i öldürtünce, halk ve ordu isyan etti. Ölen oğlunun eşi ve çocukları, Suriye Kralı Seleukos'a sığındı. Bunun üzerine Kurupedion Savaşında Lysimahkos öldü.
Seleukos'un Batı Anadolu'nun idaresini verdiği Philetairos, Seleukos adına para bastırdı ve O' nun hakimiyetini tanıdı. Seleukus'un oğlu Antiokhos'a da aynı şekilde bağlılık ve saygı gösterdi. Ancak Antiokhos başka sınırlarda düşman saldırıları ile uğraşırken kendi adına para bastırdı ve güvenliğini artırma çalışmalarına girişti. Böylece Bergama Krallığının temelleri atılmış oldu.
Büyük İskender sonrasında oluşan bu geçiş döneminde Tiberiopolis'in konumu kesin bilgilerle tanımlanamamıştır.
Pergamon Dönemi
Ege Denizi’nden yaklaşık 26 km uzaklıkta, Kaikos (Bakırçay) Irmağı Vadisi’nin kuzey kıyısına hâkim, üzerinde Bergama Kalesi’nin yer aldığı büyük bir kaya kitlesi yükselir. Bu kale, güney tarafı dışında tırmanılmaz niteliktedir. Güney yönde, kademeli bir şekilde aşağıdaki düzlüğe inen kayalık teraslar üzerinde ise kent gelişmiştir. Burada, İÖ 3. ve 2. asırlarda bir dizi yetenekli kral Batı Anadolu’nun büyük güçlerinden biri haline gelen bir krallık kurmuşlardır. Bu krallık Bergama (Pergamon) Krallığıdır.
Son krallardan III. Attalos, devlet idaresini Meclis' e bırakarak ziraat ile uğraşmayı tercih etti. Annesi Statonike ve karısı Berenike’nin ard arda ölümü ile iyice yıkılan III. Attalos, 5 senelik kısa bir saltanat devresi sonunda, M.Ö. 133 yılında güneş çarpmasından öldü. Ölmeden önceki bozulmuş ruh hali ile " Roma ailesi memleketin müşterek sahibidir" şeklindeki vasiyeti ile, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu'na katılmış oluyordu.
130 yıllık Bergama Krallığı döneminde de Tiberiopolis' in konumu ve idari yapı içindeki yeri, sosyal durumu açık değildir.
Roma Dönemi
III. Attalos’un ölümü ile Bergama Krallığı ve dolayısıyla yöremiz, Roma İmparatorluğu'nun bir eyaleti haline geldi. M.Ö. 62 yılında, Sezar’ın damadı Pompeus, Kütahya ve yöresini Roma topraklarına kattı. Bu topraklar, "Provincia Asia" , yani "Asya Eyaleti" adı altında Roma'ya tabi hale getirildi. M.Ö. 40 yılında ise Roma'nın bir iç karışıklığı neticesindeki toprak ve hakimiyet paylaşımında, Anadolu, Antonius'un payına düştü. Roma hakimiyeti, imparatorluğun, "doğu" ve "batı" olarak, M.S.395 yılında ikiye ayrılmasına kadar devam etti.
Emet, Roma döneminde de TIBERIOPOLİS olarak anılmıştır. Bu döneme ait olan ve şehre mahsus sikkeler bulunmuştur. Bölgenin İ.Ö.133 yılında Roma egemenliği altına girdiği kabul edilir. Verimli topraklarında üretilen tahıl, şarapçılık ve yün sayesinde, kısa zamanda önemli ve zengin merkezler oluşmuştur. Kısa zaman öncesine kadar Emet'in beldesi olan ve daha sonra ilçe yapılan Çavdarhisar, Roma döneminin en önemli merkezlerinden olan AIZANOI' nin üzerinde kurulmuştur. Aizanoi, aynı zamanda, Anadolu'nun en iyi korunmuş Zeus Tapınağını da barındırır. Kalıntılar arasında, Zeus Tapınağı, 20 bin kişi kapasiteli tiyatro ve ona bitişik 13 bin 500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk borsa yapısı, sütunlu cadde, Kocaçay üzerinde ikisi ayakta beş köprü, Meter Steunene kutsal alanı, nekropoller, Kocaçay üzerinde antik bir bent, su yolları, anıtsal kapı yapıları bulunmaktadır. Aizanoi antik kenti Efes, Bergama, Side gibi kentlerle çağdaştır.
Aizanoi, antik çağda Penkalas denilen Koca Çayın iki yakasına yayılmıştır. Antik çağda iki yakayı birbirine bağlayan 5 köprü mevcuttu. Bunlardan birisi yayalar için yapılmış olan ahşap bir köprü, diğer dördü ise kemerli taş köprülerdir. Günümüze bunlardan yalnızca iki tanesi ulaşmıştır. Her iki köprü de beşer kemerli olup günümüzde de kullanılmaktadır. Halen bütün trafik yükünü çeken 5 kemerli ana köprü korkuluğunun bir kaidesi üzerindeki yazıttan, köprünün M.S. 157 yılının Eylül ayında açıldığı anlaşılmaktadır. Köprü Apuleius Eurykles tarafından yaptırılmıştır. Eurykles İmparator Hadrian tarafından kurulan ve Panhellenion denilen Kelen Birliğinde M.S. 153-157 yılları arasında Aizanoi’u Atina’da temsil etmiştir. Tüm antik kentlerde olduğu gibi Aizanoi’de de törensel bir yol mevcuttur. 450 m. Uzunluğundadır
Aizanoi, Erken Bizans Dönemi’nde piskoposluk merkezi iken, VII. Yüzyıldan itibaren önemini yitirmiştir. Tapınak düzlüğü ortaçağda bir hisara dönüştürülmüştür. Selçuklu Beyliği döneminde Çavdar Tatarları tarafından üs olarak kullanılmıştır (13. yy.). Bu yüzden buraya Çavdarhisar adı verilmiştir. Antik kentte zamanında 120 bin civarında insanın yaşadığı tahmin edilmektedir.
Bu arada, annesi Türk soyundan olan ve kendisine Türk askerlerinden özel bir ordu kuran Abbasi Halifesi Mutasım’ın, 838 yılında, Bizans’a büyük bir sefer düzenlediği ve İznik’e kadar geldiği bilinir. Ancak, Tiberiopolis’in, kısa süreli de olsa el değiştirip değiştirmediği bilinmemektedir.
Frigler döneminde önemli bir merkez olan Emet (Tiberiopolis)'in, Romalılar zamanında da önemini koruduğu hamam buluntularından anlaşılmaktadır. Ayrıca civar köylerden Köprücek, Kırgıl ve Yenice'de de Roma dönemi kalıntılarına sıklıkla rastlanmaktadır.
Bizans Dönemi
Büyük Roma İmparatorluğu'nun M.S. 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra, bölge, Doğu Roma İmparatorluğunun, yani Bizans'ın hâkimiyeti altına girmiştir. Bizans döneminde ise Kütahya'nın önemi çok arttı. Bizanslılar şehre hâkim ve kale inşasına elverişli buldukları sarp tepeye burçlar ile tahkim edilmiş iki kat sur içinde bir şato yaptılar. Bu şato, Germiyanoğulları ve Osmanlılar döneminde yapılan Kütahya kalesinin esasını teşkil etmiştir.
Bu arada, dokuzuncu asrın sonlarına doğru Büyük İslâm Devleti, yani Halifelik makamı, bütün birliklerini terhis ederek ordusunu Türklerden oluşturmaya başlamıştı. Bu yeni ordu da Anadolu içlerine kadar girerek akınlar yapıyordu. Tarihi, kayıtlarda adı geçen Busr-ul’Afşini, Kayıoğlu Ahmet, Hakan, Munis, Burduoğlu Rüstem, Ebu Sabit’üt-Türkî, Toganolu Ahmet gibi Türk kumandanlar Orta Anadolu’daki pek çok şehri geçici de olsa işgal etmişler ve yağmalamışlardı. Bu akınlar sırasında Kütahya ve dolayısıyla Emet’e kadar ulaşıp ulaşmadıkları bilinmiyor.
Malazgirt'te Sultan Alparslan'a yenilen Romanos Diogenes, tahtını geri almak için giriştiği mücadelelerde yenilip esir düşünce, Kütahya 'ya getirilip gözlerine mil çekilerek hapsedilmiştir. (Romanos Diogenes, daha sonra sevk edildiği Kınalı Ada 'da vefat etmiştir.
En parlak dönemini İ.S. 2. ve 3. Asırlarda yaşayan bölgedeki Aizanoi, Bizans Hıristiyanlığının en önemli piskoposluk merkezi olmuştur.
Büyük Selçuklu Dönemi
11.yüzyıldan itibaren Anadolu Türk hâkimiyetine girmeye, nüfus, idare ve kültür bakımından Türkleşmeye başladı. Özellikle 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Türklerin önünde hiçbir engel kalmadı. Bizans’ın mukavemeti kırıldı. Hatta İmparator 7. Mikhael, zaten nüfusu azalmış olan Anadolu’da, geri kalan Rumların büyük bir kısmını Balkanlara nakletti. Böylece Anadolu’da, müstahkem kalelere, surlarla çevrilmiş kalelere sığınan Rumlar ile biraz Ermeni nüfusu dışında Türk harici unsur kalmadı. Anadolu’ya yönelen Türk göçleri de hiç zorlanmadan kendilerine yurtlar buldular.
Anadolu’ya geldikleri ilk zamanlarda önce ovaları, vadileri ve yaylaları tutan Türk boyları, yavaş yavaş kaleleri almaya, surlarla çevrili şehirleri, askeri ve iktisadi bakımdan önemli merkezlere nüfuz etmeye başladılar. Buralarda müstakil beylikler kurdular.
Romanos Diyogenes’in ölümünden sadece iki sene zarfında Ege ve Marmara sahillerine ulaşıldı. Bundan sonra Türkler, Anadolu'ya daha yoğun olarak göç etmeye başladılar ve hızla Anadolu'nun fethine giriştiler. 1071 yılından sonraki birkaç yıl içinde Anadolu’nun hemen tamamı Türkler tarafından fethedildi.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin ilk hükümdarı Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın kardeşi Melik Mansur, 1074 yılında Kütahya'yı ve Emet de dâhil olmak üzere tüm bu yöreleri fethetti. Kütahya ise, Anadolu Selçuklu Devleti'nin bir uç şehri oldu.
Anadolu Selçukluları Dönemi
Yirmi yıl kadar Türk hâkimiyetinde kalan Kütahya ve civarı, 1096 yılında başlayan birinci Haçlı Seferi sonucunda tekrar Bizans İmparatorluğu hâkimiyetine geçti. (1097) Sultan 2. Kılıçarslan'ın, ülkesini on bir oğlu arasında paylaştırması sırasında ( 1185 ) Kütahya ve dolayısı ile Emet, Gıyaseddin Keyhüsrev 'in hissesine düştü.
Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hâkimiyet mücadelesi haşladı. l. Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196 da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu taht mücadelesinden yararlanan Bizans Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans Hâkimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. Kütahya civarı Sultan Alaattin Keykubat zamanında Selçuklu kumandanlarından İmadüddin Hezar Dinari tarafından üçüncü defa ele geçirildi.
Kütahya'nın Melik Mansur tarafından fethedildiği yıllarda şehir Büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bulunuyordu. Melik Mansur 'un Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Melikşah'a karşı ayaklanması üzerine Melikşah Ümeradan Emir Porsuk Bey komutasında bir ordu göndermiş, yapılan savaşta Melik Mansur öldürülmüştür (1090). Bu olaydan sonra Emir Porsuk Bey kuvvetleri Kütahya'ya ve civarına iyice yerleşmiş ve idaresi altına almıştır. Kütahya 'da önemli akarsularından Porsuk Çayı 'nın adı buradan gelmektedir.
İmparator Manuel, Kılıç Arslan’ın barış isteklerini kabul etmeyerek Frank, Macar, Peçenek askerleriyle takviyeli Bizans ordusu ile Anadolu Selçuklularının üzerine yürüdü. İki ordu Denizli yakınlarındaki Hoyran Gölü civarındaki Miryakefalon Vadisinde karşı karşıya geldi. Savaş sonunda Bizans ordusu imha edildi. İmparator Manuel Batı Anadolu’daki istihkâmlarını kaldırmak ve ağır bir tazminat ödemek şartıyla anlaşma yaptı ve İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.
1. Haçlı Seferinin yarattığı buhranı ortadan kaldıran bu zafer, Bizans’ın Malazgirt Zaferinden beri beslediği Anadolu’yu geri alma ümidini tamamen kırdı. Bu savaşa kadar Anadolu, “Türklerin işgali altındaki Bizans toprağı” sayılırken, artık gerçek bir Türk yurdu olduğu tescil edildi ve Bizans bir daha Anadolu’ya taarruz edemedi.
Emet, Anadolu Selçuklu Devleti'nin de önemli merkezlerinden biridir.
Germiyanoğulları Dönemi
Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması ile Kütahya ve dolayısıyla Emet, Germiyan Beyliği'nin hâkimiyeti altına girdi. Batı Anadolu Türkmen hanedanlarından biri olan Germiyanoğulları, Selçuklu Türkiyesi'nde, Bizans sınırının güney kesiminden sorumlu, büyük uç beyi idiler. Doğuda Karaman, güneyde Hamîd, kuzeyde Osmanlı, batıda Karasi, Saruhan, Aydın ve Menteşe beylikleri ile çevrili olan Germiyanoğulları, Karaman hariç, bu beyliklerin hepsinin başı idi.
Malatya taraflarında bir bölgeye "Germiyan" adı verildiği Selçuklu ve Bizans kayıtlarında belirtilmektedir. Germiyanlı adının Malatya taraflarından batı Anadolu’ya gelen bu aşirete bu nedenle verildiği (Kütahya'lı gibi) tahmin edilmektedir.
Bir görüşe göre Oğuzların Afşar boyundan, diğer bir görüşe göre de Harzemli oldukları kabul edilen Germiyanoğulları’nın Anadolu’da ilk kez Malatya yöresinde görüldükleri, Anadolu Selçuklu Devleti tarafından başlarına Alişiroğlu Muzafferüddin olduğu halde Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1240 yılındaki Baba İshak İsyanını bastırmakla görevlendirildikleri ve bunda da başarılı oldukları ve böylece tarih sahnesine çıktıkları görülmektedir.
Anadolu’daki Moğol istilasının karışıklıklarından yararlanarak Türkmenleri etrafında toplayıp bağımsız bir devlet gibi hareket eden Cimriyi (Alaaddin Siyavuş) ortadan kaldırmak isteyen Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev, (1277 yılında ) Cimriyle Karahisar-ı Devle de (Afyonkarahisar) girdiği savaşta Germiyanlı Alişir oğlu Hüsameddin’in adamlarının yardımını görmüş ve Cimriyi yakalamıştır. Bunun mükâfatı olarak, Germiyan oğullarına Kütahya ve civarını ikta olarak vermiştir. Bu tarihten sonra Germiyanoğulları’nın bazen Selçuklularla mücadele ve bazen ise tabiiyetle geçen bir dönemin ardından 1300’lü yıllarda I.Yakup Anadolu Selçuklu Sultanlığından ayrılarak Merkezi Kütahya’da bağımsız Germiyan Beyliğini kurmuştur.
Germiyanlı Beyliğini kuran Yakup Bey, Moğollar tarafından öldürülen Kerimüddin Alişir Bey'in oğludur. Kendisi Anadolu Selçuklu Sultanı 3. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında devletin ileri gelen emirlerinden birisiydi. Görev sahası Ankara ve civarı idi. 3. Alaattin Keykubad'a bağlı iken 1300 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. Kütahya Merkez olmak üzere beyliğini kurmuştur. Emet-Eğrigöz bölgesi ile birlikte, Afyon, Uşak, Denizli ile Manisa ve Balıkesir'in büyük kısmı bu beyliğin sınırları dâhilindeydi.
Beyliğin ilk müstakil idarecisi olan Yakup Bey devri (1300–1340) Germiyanoğulları’nın en güçlü dönemini oluşturur. Yakup Bey 'in hâkim olduğu topraklar, bazı kaynaklarda Yakub-ili adıyla adlandırılmıştır. Bazı kaynaklarda Bizans'ın Yakup Bey devrinde Germiyanoğulları’na yıllık 100 bin dinar vergi ve hediyeler gönderdikleri belirtilir.
Bugünkü Kütahya, Uşak, Denizli ve Afyon illeri üzerindeki beylik, 44. 000 km2 kadardı. 1360'a doğru 37 000 km2'ye düşmüştü. Taht şehirleri (başkentleri) Kütahya'yı 1378'de Osmanlı'ya verip daha da küçüldüler. Nihayet 1390'da, tamamen bir sancak şeklinde Osmanlı Devletine katıldılar.
1300'de Osmanoğulları, uç beyliğinden, büyük uç beyliğine yükselip, Germiyan nüfuzundan kurtuldular. Germiyanoğulları'nın, Ege'ye doğru Bizans topraklarını fethetmekle görevlendirdikleri uç beyleri (Karasi, Saruhan, Aydın, Menteşe) de Germiyan nüfuzundan çıktılar. Avşar boyundan olmaları muhtemel ve Sünnî-Hanefî olan Germiyanoğulları, Aydınoğulları üzerindeki üstünlüklerini 1328'e kadar devam ettirdiler.
Yakup Bey 'den sonra yerine oğlu Mehmet Bey geçti (1340). Onun da 1363 yılında ölümü üzerine yerini oğlu Süleyman Şah aldı. Osmanlı Sultanı 1. Murat, oğlu Şehzade Bayezid 'e Süleyman Şah'ın tek kızı Devlet Hatunu istemek üzere bir heyet gönderdi. Süleyman Şah da cevabi bir mektupla devrin ileri gelen âlimlerinden İshak Fakih 'i Osmanlı başkentine gönderdi. İshak Fakih 'in getirdiği hediyeler arasında meşhur Germiyanlı atları, Denizli bezleri ile altın ve gümüş eşyalar bulunuyordu. Süleyman Şah, Karamanoğullarının saldırılarına güvence temin etmek için kızı Devlet Hatun’u Beyazıt’a verdi ve kızının çeyizi olarak da Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı Osmanlılara bıraktı. Kendisi Kula 'ya çekildi. 1381 yılında yapılan düğünden sonra Şehzade Bayezid Kütahya sancağına idareci olarak gönderildi.
Ancak 1402'de Ankara bozgunundan sonra, Germiyan beyliği tekrar kuruldu. Taht şehirleri, Kula'dan gene Kütahya'ya getirildi. 1414'te Osmanlı'ya tâbi oldular. Altıncı ve sonuncu Germiyanoğlu II. Yakup Bey, 12 yıl Timur'un yanında yaşamıştı. Yıldırım Bayezid' in kayınbiraderi idi. Aynı zamanda samimi bir Osmanlı dostuydu. 1390 yılından 1399 yılına kadar da Osmanlı ülkesinde (İpsala’da) oturmuştu. Oğlu olmasına rağmen, ölümünde ülkesini Osmanlı Devletine vasiyet etti. Vasiyeti yerine getirildi. 1429 Şubatında Kütahya’ya bir Osmanlı sancak beyi gönderildi. Germiyan tahtı denen Kütahya, 1451'de Ankara yerine büyük Anadolu Eyaletinin merkezi (beylerbeyi tahtı) oldu ve bu durumu XIX. asra kadar devam etti.
Emet ilçesinde, Germiyan döneminden kalan tek eser, Hicri 835, yani 1419 yılında yapılan Babuk Bey (Çarşı) Camii’dir. Eser, Yakup Bey oğlu Babuk Bey tarafından yaptırılmış ve son derece geniş bir arazi de camiye vakfedilmiştir.
Osmanlı Dönemi
1380 yılında Germiyan Beyi Süleyman Bey, kızı Devlet Hatun' u, Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıd Han'a nikâhladı. Bu düğün münasebeti ile Devlet Hatun' un çeyizi olarak, Hamideli, Akşehir, Yalvaç, Seydişehir ve Kütahya ile birlikte, Emet de Osmanlı topraklarına katıldı
Yıldırım, henüz şehzade iken gerçekleşen bu düğün, Osmanlı'nın ilk zamanlarındaki en şaşaalı düğün olarak tarihe geçmiştir. Germiyan Beyi Yakup Bey'in kızı Devlet Şah (diğer adıyla Sultan Hatun) ile Yıldırım' ı birleştiren düğüne, civardaki Beyler ile birlikte Mısır Sultanı da davetliydi. Bilhassa Rumeli Beylerbeyi Evrenos Bey'in hediyeleri çok kıymetliydi. Yüz köle ve yüz cariyeden on tanesinin ellerinde, içleri altınla dolu altın tabaklar, on tanesinin ellerinde ise içi gümüş dolu gümüş tabaklar bulunuyordu. On sekiz esir som altından abdest ibriği, geriye kalanları ise kupalar, kristal cam eşyalar, Venedik camları, kıymetli taşlarla işlenmiş süs eşyaları taşıyorlardı. Sultan Murad, tüm hediyeleri âlimlere ve fakirlere dağıtmış, Mısır Sultanının gönderdiği cins atları da Evrenos Bey'e vermişti. Bu düğünden sonra Yıldırım Beyazıd da Kütahya Sancağında valilik yaptı.
Aksak Timur'un Anadolu'ya hareketi başlayınca, Yıldırım Bayazıd'ın yönetiminden hoşnutsuzluk duyan Menteşeoğlu, Aydınoğlu, Saruhanoğlu, İsfendiyaroğlu ve Germiyanoğlu Beyleri Timur ile bağlantı kurdular. Neticede Timur Han'ı harekete geçirdiler. Kafkasya’da bulunan Timur, Anadolu içlerine, öncelikle de Kayseri ve Sivas’a doğru harekâta başladı. Timur, önce Beyazıt’tan, kendi ırkının beylerine karşı neden haksızlıklar yaptığını sorar. Elçiler vasıtasıyla uzun süren mektuplaşmalar olur. Bu mektuplaşmalarda Timur’un son derece ılımlı, sabırlı ve uzlaşmacı, Beyazıt’ın ise sert ve hakaretli bir üslup kullandığı görülür. Aslında Timur, kendi ırkından olan Osmanlıları Hıristiyanlara karşı zayıf düşürmek veya yıkmak istemez. Ancak savaş kaçınılmaz olmuştur.
1402 yılındaki Ankara Savaşında, Anadolu askeri çoğunlukla Germiyan ve Karaman kuvvetlerinden oluşmaktadır. Bu kuvvetlerin askerleri ile Timur'a ve Timur’un yanındaki Beylerine katılınca güç dengesi bozuldu. Savaş, Osmanlı'nın aleyhine dönünce, oğulları bile Yıldırım'ı ve savaş alanını terk ettiler.
Timur Han, Yıldırım'ı esir aldı ve Osmanlı topraklarını eski beylerine, bu arada Kütahya civarını da Germiyan Beyi II. Yakup Bey’e geri verdi. Böylece Germiyan ülkesi ve Emet, eski sahiplerine geri döndü. Timur Han Anadolu’da bir süre daha kaldı. Merkezi ise Kütahya idi. Hatta Timur’un torunlarından Muhammed Mirza, esir Sultan’ın ve dedesi Timur’un bulunduğu bir tören ile Yıldırım’ın büyük kızı ile evlendirildi ve iki cihangir dünür de oldular.
Osmanlı Asyasındaki fetihlerden dönen Timur’un kumandanları, oğulları ve torunları Kütahya’da buluştular. Timur’un Anadolu fethindeki merkezi yine Kütahya idi. Fetih tamamlanınca geri dönüş hazırlığı başladı. Timur’un niyeti esir Sultan’ı Semerkand’a kadar götürüp imparatorluğunun merkezini göstermek, sonra da emrine vereceği bir ordu ile Anadolu’daki tahtına iade etmekti. Ama aynı yıl, esirliği kendine yediremeyen Yıldırım, yüzük taşındaki zehri içerek intihar etti. Timur Han ise, askeriyle birlikte Anadolu'dan çekildi.
Yıldırım'ın, Ankara Savaşında kaybolan oğlu Mustafa dışında beş oğlu daha vardı. Kendi aralarındaki hâkimiyet mücadelesi 12 yıl sürdü. Sonunda Mehmet Çelebi tüm kardeşlerini bertaraf edip, 1414 yılında Osmanlı Devleti'nin başına geçti. Diğer beyliklerle anlaşmalar yaptı. Karamanoğulları hariç tüm beyliklerle birleşti. Karamanoğullarını da kısa zamanda yendi ve kendine tabi etti.
Germiyanoğulları, Mehmet Celebi’nin vefatı ile padişah olan Murad Bey'e isyan eden diğer Beyliklere katılmadı. Osmanlı'ya bağlı kaldı.
1429 yılında ise, Germiyan ülkesi, kesin olarak Osmanlı'ya bağlandı. Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Kütahya bir "Sancak Merkezi" oldu. 1. Murad'ın oğlu ve Germiyanlı Beyi Süleyman Şah'ın damadı olan Bayezid de Kütahya Sancak Beyi olarak görevlendirildi. Osmanlı Devletinin Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa 1451 yılında beylerbeylik merkezini Kütahya 'ya taşıyarak buraya yerleşti. Kütahya uzun süre Beylerbeylik merkezi olarak kaldı. Timur Ankara savaşından bir hafta sonra Kütahya 'ya gelmiş, çok sevdiği bu şehirde bir ay kalmıştır.
15. asırda ise Eğrigöz Kalesinin çok ünlü bir zalimi barındırdığı rivayet edilir. Bazı tarihçilere göre, “Kazıklı Voyvoda Drakula” adıyla anılan Eflak Prensi 3. Vlad, 1461 yılında, Osmanlı’ya karşı isyan başlatmış, ancak bir yıl sonra, 1462’de Fatih Sultan Mehmet tarafından esir edildikten sonra Eğrigöz kalesinde hapsedilmiştir. 3. Vlad burada Türkçe öğrenmiş, Türk giysilerine bürünmüş ve 2 yıl kadar süren esaret hayatı sonrasında buradan kaçmayı başarmıştır. Hatta Drakula’nın şeytanla anlaşmasını buradaki esareti sırasında yaptığı iddia edilir.
Kütahya civarı, 16. yüzyılda da büyük bir isyan hareketine sahne oldu. II. Beyazıt zamanında, Şah İsmail yanlısı Şahkulu, Kütahya’da ayaklandı. Bu isyan 1511 yılında güçlükle bastırıldı.
1828–29 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, devletin istediği asker yardımını yapmadığı gibi, Osmanlı ordusunun yenilmesini fırsat bilerek Suriye Valiliğini de istedi. Bu isteği geri çevrilince oğlu İbrahim Paşa komutasındaki bir orduyla Suriye’yi işgal etti. Üzerine gönderilen birlikleri dağıtan İbrahim Paşa Kütahya’ya kadar ilerledi ve Kütahya'yı işgal etti. 1833 yılında Sultan Mahmut ile imzalanan Kütahya Antlaşması ile Mısır askerleri Kütahya'yı terk etti.
Kütahya 1867 'de Hüdavendigar Vilayetine bağlı bir sancak merkezi iken, II. Meşrutiyetten sonra bağımsız bir sancak oldu. Emet de Kütahya Sancağına bağlı bir belde idi. 1922 yılında ise ilçe olarak statüsü belirlenmiştir.